Arkadaşı ise ufak tefek, zayıf, kolları sinirli hareketlerle mütemadiyen oynayan, gözleri her şeye keskin bir bakış fırlatan, soluk yüzlü bir gençti.
Her ikisi de yirmi beş yaşından fazla göstermiyorlardı ve boyları ortaya yakındı.
Şişmancası, gözlerini denizden çevirmeyerek anlatıyordu:
“Kendimi tutmasam kahkahayı koparacaktım. Tarih müderrisi sualleri birbiri arkasına
sıraladıkça kız şaşırıyor, dört tarafından yardım ister gibi başını çeviriyordu. Bir kere bile notları
açıp okumadığını bildiğim için bal gibi çaktı dedim. Bir de gözüm arkasında oturan Ümit’e ilişti, ne göreyim, kaşıyla, gözüyle profesöre işaretler yapıyor. İstediği de oldu azizim, hoca birkaç sudan şey sorup cevaplarını kendisi verdi ve kızı mezun etti.”
“Ümit’e pek mi tutkun?”
“Her kıza tutkun... Biraz yüzüne bakılır olursa...”